Zamanın Aynası: Moda mı Bizi Giydiriyor, Biz mi Modayı?

Moda denince akla ilk gelen şey çoğu zaman vitrinlerde parlayan yeni sezon ürünleri olur. Oysa moda, sadece giydiğimiz kıyafetlerden ibaret değildir; düşünme biçimimizin, çağın ruhunun ve toplumun değer yargılarının da bir yansımasıdır. Aslında moda, zamanın aynasıdır.

Bir dönemin pantolon kesimi bile, o çağın ruhunu anlatır. 70’lerde özgürlüğün simgesi olan bol paçalar, 90’larda minimalizmin sembolü haline gelen sade jean’ler, bugünse “konfor” adına giydiğimiz eşofmanlar… Her biri, toplumun o dönemde neye ihtiyaç duyduğunu anlatır. Pandemiyle birlikte moda bile evde kalmayı öğrendi; “şık ama rahat” mottosu neredeyse yeni bir yaşam felsefesine dönüştü.

Ne var ki, modanın hızla değişen yüzü bir yandan da tüketim kültürünü körüklüyor. “Trend” kelimesi, artık sadece giyimle değil, neredeyse nefes alma biçimimizle ilişkilendiriliyor. Bir tişörtü bir sezon giyip kenara atıyoruz; çünkü “artık modası geçti.” Oysa gerçekten geçip giden ne? Kumaş mı, tarz mı, yoksa sabrımız mı?

Yine de modayı tamamen eleştirmek haksızlık olur. Moda, aynı zamanda ifade özgürlüğüdür. Kimliğimizi, ruh halimizi, duruşumuzu kıyafetler aracılığıyla anlatırız. Bir rengin cesareti, bir kesimin zarafeti bazen kelimelerin anlatamayacağını anlatır. Moda, ister podyumda yürüsün ister sokakta dolaşsın, insanın yaratıcılığına açılmış bir sahnedir.

Belki de mesele şudur: Modayı takip etmek yerine, kendi modamızı yaratmak. Çünkü en kalıcı trend, “kendin olma” cesaretidir.